Kütahya ne kadar dirençli ?

20-22 Kasım tarihleri arasında Ankara’da 9. Kent Araştırmaları Kongresi yapıldı.

Kongrede bu yıl dert edilen konu sürdürülebilirlik için fazlasıyla önemli bir başlık olan dirençli kentler ve toplumlardı. Bu konu özelinde ise en öne çıkan husus 6 Şubat 2023 depreminin de tazeliği sebebiyle deprem mevzu oldu.

Dirençlik kavramı bu panellerde birçok alanı ile ele alındı. Öncesi, sonrası, o an yapılması gerekenler, başka devletlerin yaptıkları, projeler ve projelerin bulabileceği kaynak alanları.

2 Belediye de kongrenin ortaklarındandı. Bu belediyeler Hatay ve Adıyaman belediyeleri idi. İki deprem kentinin bu tür sempozyumlara katılması fevkalade önemli, lakin çok geç kalınmış hareketler, canı yandıktan sonra toparlanmaya çalışan ve bu doğrultuda bilgi edinmek adına gelmiş olsalar bile.

Tabii Kütahya gibi deprem gerçeği ile karşı karşıya olan bir şehrin belediyesinin de bu tür sempozyumlara katılması, kurumsal kimliğimiz ve yetişmiş personel gücümüz adına fazlasıyla önemlidir.

Varsın olsun, bizimkileri bu tür kongrelerde göremiyor olsakta Naci Görür hocanın Kütahya üzerine konferans vermesi de önemli bir adımdır. Tabii anlattıklarından bir şeyler anlayıp uygulanırsa.

Nedir bu dirençlilik.

Dirençlilik, Şehir ve Bölge Plancısı, Sosyal Bilimci Prof. Dr. İlhan Tekeli hocanın bu şekilde ifade edilmesine karşı çıktığı, esasında tam manasıyla anlamını karşılamadığını iddia ettiği bir kavram. Onun yerine kullanılabilecek daha kapsayıcı bir terim bulunması konusunda da düşünülmesi üstüne bir tavsiye veriyor.

Ben bu düşünce ödevine hazırlılık diyerek cevap veriyorum.

Çünkü burada ki önemli husus dirençlilikte olası bir sorunun ardından eski seviyeye ulaşmak. Bizim cevap bulmak istediğimiz durumda ise ilerleyen zaman içinde gelişen dünya şartlarında büyümek ve ilerlemeyi de içeriyor.

Bu sayede felaketlere, krizlere gerçek direnci gösterebilir yani karışıklıktan kazançlı çıkmaya başarabiliriz. Dirençli kentler ve dirençli toplum kavramını günümüz teknoloji çağında büyük bir nimet olan ChatGPT’ye sual ettim, yanıtları ise şöyle oldu:

Dirençli kentler, doğal afetler, iklim değişikliği, ekonomik krizler ve sosyal sorunlar gibi zorluklara karşı dayanıklı olabilen, bu zorluklardan hızla toparlanabilen ve sürdürülebilir bir şekilde gelişmeye devam eden şehirlerdir. Bu kavram, şehirlerin sadece krizlere tepki vermesini değil, aynı zamanda bu tür durumlara proaktif olarak hazırlıklı olmasını ve adaptasyon kabiliyetini geliştirmesini hedefler.

Dirençli kentlerin temel özellikleri şunlardır:

1. Risk Yönetimi ve Krizlere Hazırlık

Kentler, olası riskleri belirler, önleyici önlemler alır ve acil durum planlarını uygular. Örneğin, sel riskine karşı altyapının güçlendirilmesi.

2. İklim Değişikliğine Uyum

Dirençli kentler, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlayacak stratejiler geliştirir. Yeşil alanların artırılması, sürdürülebilir enerji kullanımı ve karbon salınımını azaltan politikalar bu kapsama girer.

3. Güçlü Altyapı ve Kaynak Yönetimi

Su, enerji, ulaşım ve iletişim altyapıları dayanıklı hale getirilir. Bu sistemler, kriz anında işlevselliğini koruyabilecek şekilde tasarlanır.

4. Sosyal Dayanışma ve Katılım

Dirençli kentler, topluluklar arası dayanışmayı teşvik eder ve vatandaşların karar alma süreçlerine katılımını sağlar.

5. Kapsayıcılık ve Adalet

Herkesin, özellikle dezavantajlı grupların krizlerden korunması sağlanır ve kaynaklara eşit erişim sunulur.

6. Ekonomik Dayanıklılık

Kentin ekonomik yapısı çeşitlendirilir, küçük ve orta ölçekli işletmeler desteklenir ve yerel ekonominin sürdürülebilirliği sağlanır.

7. Çevresel Sürdürülebilirlik

Doğal kaynaklar korunur ve ekosistemlerin sağlığı önceliklendirilir.

Dirençli Kentlerin Yararları:

  • Doğal afetler ve krizlerin etkilerini en aza indirir.
  • Uzun vadede ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliği sağlar.
  • Toplumun refah düzeyini artırır.
  • Hızlı ve etkili bir şekilde toparlanma kapasitesini geliştirir.

Örnekler

Kopenhag, Danimarka: İklim değişikliğiyle mücadele için su yönetimi sistemleri ve bisiklet dostu altyapılarıyla tanınır.

Tokyo, Japonya: Deprem riskine karşı dayanıklı binalar ve hızlı müdahale sistemleriyle örnek bir dirençli kenttir.

Rotterdam, Hollanda: Sel baskınlarını önlemek için yenilikçi su yönetim sistemleri geliştirmiştir.

Dirençli kentler oluşturmanın anahtarı, yerel yönetimlerin, özel sektörün, sivil toplumun ve halkın birlikte çalışarak uzun vadeli bir vizyon geliştirmesidir.

Dirençli toplum sorusuna ise şu yanıtı verdi:

Dirençli toplum, değişen koşullara ve beklenmedik olaylara (örneğin doğal afetler, ekonomik krizler, salgın hastalıklar veya toplumsal sorunlar) karşı dayanıklılık gösterebilen, bu tür zorluklarla başa çıkabilen ve hızlı bir şekilde toparlanarak normal yaşamına dönebilen toplum anlamına gelir.

Bu kavram, toplumun sosyal, ekonomik, çevresel ve kurumsal düzeylerde direnç geliştirmesi gerektiğini vurgular. Dirençli bir toplumun temel özellikleri şunlardır:

1. Hazırlıklılık: Toplum, krizlere karşı önceden hazırlıklı olmalı ve olası riskleri öngörebilmelidir.

2. Uyum Yeteneği: Değişen koşullara uyum sağlama becerisi yüksek olmalıdır.

3. Dayanışma: Toplum içinde bireyler ve gruplar arasında güçlü bağlar ve iş birliği bulunmalıdır.

4. Eşitlik: Tüm bireyler krizlerden eşit derecede korunmalı, dezavantajlı gruplar desteklenmelidir.

5. Hızlı Toparlanma: Kriz sonrası normal yaşama dönüş hızlı ve etkin bir şekilde sağlanmalıdır.

6. Kaynakların Etkin Kullanımı: Doğal, ekonomik ve insan kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetilmelidir.

Dirençli toplum oluşturmanın yolları arasında afet yönetim planları hazırlamak, sürdürülebilir şehir planlaması yapmak, eğitime ve toplumsal farkındalığa önem vermek, güçlü sosyal ağlar kurmak ve çevre dostu politikalar uygulamak yer alır.

Peki Kütahya ne kadar dirençli; toplumumuz, şehrimiz neye ne kadar hazırlıklı?

Yeni idare ve merkezi hükümetin bu konuda ki bilgileri, projeleri nedir?

Esasen bizim memlekette çalışan, düşünen, okuyanları bir koltuğa layık görmezler; layık görüldüğü vakitte bizimkiler düşünmeyi, okumayı ve anlatmayı bırakıyorlar.

Ama biz yine de millet yerine sualler yöneltelim bu makamları işgal edenlere.

Haa! yanlış anlaşılmasın milletin sözcülüğü kalem tutanların işidir tabii. Lakin bu sualleri milleti temsilen sözcü makamında sormuyorum, milletin daha aldığı nefesten haberi olmadığı için onların yerine düşünüp soruyorum.

Varsın olsun düşünen, okuyan, soru soranlar olsun da elbet bir gün herkes cesaret edip sorular sorabilir.

Ezcümle bu suallere yanıt gelemeyeceği de aşikardır. Attık bakalım kuyuya bir taş belki birisinin aklını kurcalarda sorular sorar.

Kalın sağlıcakla…

PAYLAŞ